Dünyaya yansıyan bir isim olmasını istedik
Alanında başarılı olmuş isimleri ağırladığımız bültenimizin temmuz ayı konuğu Hüseyin Çetiner oldu.
Esmanur Kadak - Hüseyin Çetiner - Merve Özbay |
Türk basınında etkin bir görünürlüğü olan, günlük 750 bin izlenme alan, İstanbul Times Gazetesi İmtiyaz Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni Hüseyin Çetiner ile gerçekleştirdiğimiz röportaj kapsamında kendisini yakından tanıma fırsatı yakaladık. Röportajımız esnasında Çetiner’in hayatını, şu an yaptığı işleri, İzollu Vakfı’nın kuruluş aşamasını ve geleceğe yönelik öngörülerini konuştuk.
Hüseyin Bey sizi tanıyabilir miyiz?
Ben 1972 yılında Hacı Remzi Çetiner ve Zeynep Çetiner’in sekizinci çocuğu olarak Malatya’nın Kale İlçesi’nin Kıyıcak Köyünde dünyaya geldim. Pirot köyümüzün eski ismidir. İlkokulu kendi köyünde okudum. Daha sonra Malatya Atatürk Ortaokulunda üçüncü sınıfa kadar okudum. Bir süre ara verdim ve 1988 yılında İstanbul’a gelerek Caoğlu’nda yayıncılık, kitap, kırtasiye işi yapmaya başladık. Daha sonra Mahmutpaşa Ortaokuluna kaydımı yaptırarak ortaokul eğitimimi tamamladım. Akabinde Aksaray’da bulunan Valide Sultan Pertevniyal Lisesine kaydoldum ve liseyi orada okudum. Genç yaşlarımdan beri yayıncılık ve gazetecilik faaliyetleri içerisindeyim. İstanbul, Zeytinburnu’nda faaliyet gösteriyoruz. Evliyim ve dört çocuğum var.
Uzun süre ara verdiğiniz eğitim hayatınıza sizi geri döndüren şey ne oldu?
Ben çok kitap okurdum. Bizim Malatya’da Kışla Caddesinde bir kırtasiye mağazamız var. Eğitim camiasından kırtasiyemize gelen öğretmenler ve okul müdürleri ile sohbet ediyorduk. Tabii okuduğumuz kitaplardan bahsedince ve ortaokulu bırakıp devam etmediğimi söyleyince okumam gerektiğine yönelik geri dönüşler aldım. Biz de eksiğimizi gördük ve çevremizin mutlaka okumalısınız sözleriyle eğitime geri döndüm.
Eğitim, iş ve politik hayatınızdan bahseder misiniz?
Bizim ailemiz çok geniş bir aile, biz 11 kardeşiz. Bizim deri, tekstil, gıda ve yayıncılık olarak faaliyet gösteriyoruz. Zeytinburnu’na deri ürünlerinin üretimi için gelmiştik ve halen de buradayız. Aile geniş olunca iş sahası da geniş oluyor. 1988 yılında İstanbul’a geldiğimde ailenin deri işiyle başladım. Gıda işimiz de vardı, kayısı başta olmak üzere. İstanbul ihracatçı birliklerine 6 sene başkan vekilliği yaptım. İstanbul, Zeytinburnu, Başakşehir, Bahçelievler’de marketlerimiz vardı. Kardeşim ve ağabeyim 1987 ve 1993’te Amerika’ya gidince işlerimizi biraz değiştirdik. Bende dergi, gazete ve internet alanlarında yayıncılık yaptım ve halen de devam ediyoruz.
“Malatya” isimli kitabınızı yazma ve yayınlama amacınız neydi?
Söylediğim gibi Malatya, Kışla Caddesinde kitap kırtasiye işi yapıyoruz. Ahmet Şentürk isminde bir hocamız vardı, kendisi rahmetli olmadan önce kitabın yazarı oydu. O rahmetli olunca kitap yok. Çevremizi tanıyalım ünitesine gelince günde 50-60 öğrenci Malatya kitabının olup olmadığını sormaya geliyorlardı. Tabii kitapçısınız yok diyorsunuz. Yazacak kimsede olmayınca görev bize kaldı. Bizde arşivleri ve kütüphaneleri araştırarak 1991 yılında başlayan ve 1993 yılında biten bir kitap yazdık. Malatya’da okuyan öğrenciler için kaynak eser olmaya devam ediyor. İhtiyaçtan doğan bir şey, kitapçısınız ve kendinizi mesul hissediyorsunuz. Öğrenciler size geldiğinde kitap yok diyorsunuz ama birilerinin yazması gerekiyordu o da bize nasip oldu. 2005 yılında dördüncü baskısını yaptı. Daha sonra doyduğumuz yerin kitabını da yazdık. Doğduğumuz yer Malatya, doyduğumuz yer Zeytinburnu. Onun da kitabını yazdık. Bir eksikliği doldurduğumuza inanıyorum.
İstanbul Times Gazetesi - Esmanur Kadak |
İstanbul Times fikri nasıl ortaya çıktı?
Dünya basınını incelediğinizde New York Times var, Tahran Times var. Times zaman demek. Ulusal bir isim olmasını istedim. Başlangıçta İstanbul’a akabinde de dünyaya yansıyan bir isim olmasını istedik çünkü dijital mecra günden günde gelişiyor. Markamız tescilli bir marka ve başka kimse marka ismimizi kullanamaz. Tartışmalar ve düşünmeler sonrasında 2008 yılında İstanbul Times isminde karar kıldık. İl sayımızı 6 Şubat 2008’de çıkardık. 14. yılımıza girdik ve hâlâ da yayıncılık hayatımıza devam ediyoruz.
İstanbul Times Gazetesinin tanınırlık hikâyesinden bahseder misiniz?
Çaba ve emek vermeden hiçbir şey tanınamaz ve başarılı olamaz. Biz gerçekten gece ve gündüz hiç durmadan çalıştık. Hiç unutmam gazetemizin çok sayıda insana ulaşması için Keferze isimli bir dernekte gazetelerimizi dağıttık. Tam dernekten çıkarken birisi burada ne olduğunu biliyor musunuz diye sordu. Biz de hayır cevabını verince, dernekte taziye olduğunu ve kalabalığın da taziye ziyaretine gelen insanlar olduğunu söyledi. Keşke dağıtmasaydık ama dağıtmıştık. Yani biz bugünlere gerçekten kolay gelmedik. Karda kışta çalıştık. Mesela yıllar önce çok ciddi bir kar yağmıştı. Sadece İstanbul Büyükşehir araçları çalışıyordu. Gazetelerin alınması gerekiyordu çünkü verilmesi gereken yerler vardı. Karda kışta bin bir zahmete katlanarak 150 tane gazeteyi verilmesi gereken yerlere teslim ettim. Gazetecilik ve yayıncılık emek gerektiren bir iş. Bu işin gecesi, gündüzü, emekliliği yok. Yirmi dört saat zihninizi çalıştırmak zorundasınız. Yirmi dokuzuncu sayımıza kadar kimse verdiğimiz emeğin farkında değildi. Kendin kendinize bir yerde yanlış mı yapıyoruz diye düşünmeye başladık çünkü paranızı, zamanınızı, emeğinizi veriyorsunuz. Yirmi dokuzuncu sayıda bir manşet haber yaptık, “Eşine ve Ortağına Jest” diye. Bu habere kadar ufak tefek eleştirilere maruz kaldığımız oldu ama kimse bizden haberdar değildi. Ciddi olarak yirmi dokuzuncu sayımızda ses getirmiştik. Medya işi aşk işi, bu işi aşk ile yapmayacaksanız yapmayın. 1989’dan 2008’e kadar farklı yayın mecralarında yazıyordum ve yayın kurulu üyesiydim. 2008’de kendi yayınımız oldu.
Hüseyin Çetiner İzollu Vakfı’nı Anlattı |
İstanbul Times’ı kurduğunuzda aileniz, yakın arkadaşlarınız bu girişimi nasıl karşıladılar?
Hem olumlu hem de olumsuz eleştirildim. Kimisi zaten bir işim olduğunu yanımda 70-80 kişi çalıştırdığımı söyleyerek gazetecilikte kendimi neden yıprattığımı söyleyerek eleştirdiler. Ne güzel inşallah bu iş uluslararası ses getirir, bizler ne yapabiliriz diyerek destek olanlar da oldu. Bizi olumsuz eleştirilenler daha sonra özür de dilediler. Şöyle bir anım var, ilk sayımızı çıkarmadan önce çok önemli bir milletvekili ile Beşiktaş’ta bir görüşme yaptık. İlk sayımızı götürdük. Yanımızdaki arkadaşımız keşke çıkarmadan gelseydiniz dedi. Fakat milletvekili şu an elimizde eksiği olsa dahi bir sayı var ve ne olduğunu konuşabiliriz dedi. Kendisine saygı duyduğum bir milletvekiliydi ve bana şöyle bir soru sordu, “Kaç sayı iş yapmadan ayakta durabilirsin?” kendisine verdiğim cevap götürebildiğimiz yere kadar devam ederiz olmuştu. Kendisi bize başarılar diledi ve kendisinden bizi takip etmesini ve röportaj vermesini rica ettik.
Hüseyin Bey yayın hayatınız boyunca yaşadığınız “en kötü kriz” neydi?
Gazeteci olup da problem ve sıkıntı yaşamadım diyen birisi var ise o gerçek bir gazeteci değil. 1989’dan 2008’e kadar değişik mecralarda yazarken sorunlarım daha az oluyordu. Fakat gazetenin her alanında olduğunuz zaman bütün sorunla direkt siz muhatapsınız. Birkaç olay anlatacağım. 2008 yılında bir siyasi partinin il kongresinde kendi teşkilat mensuplarını il delegesi yapmamışlardı. Evde oturan eşini ve hastane çalışanlarını delege yapınca biz de manşet attık. Yirmi dokuzuncu sayı demiştim ya “Eşine ve Ortağına Jest” diye. Biz gazetemizin tanınması için o partinin kongresinde gazetemizi dağıtmaya devam ediyoruz. Gazetede yazdığım haberler nedeniyle zor bir süreç yaşadım. Yaşadığımız bu zor süreçte haklılığımızı ispatladık. Bu olay dışında 2015 yılında Başakşehir Belediye Meclisini takip ediyoruz. Mecliste AKP ve CHP gruplar var. Bahçeşehir’de göletin imara açılma durumu var. CHP meclis üyeleri toplantıyı erteleyelim burayı imara açmayalım diyor, AKP’li belediye meclis üyeleri ise bu toplantıyı bitirerek burayı imara açacağız diyorlar. Tabii ki meclis çok hareketlendi. Ben de gazeteci refleksiyle kameramı alıp kayıt alamaya başladım. Benim çok samimi bir arkadaşım biz çekim yaparken bize arkadan saldırıyor ve biz bunu video kayıtlarından izleyerek öğreniyoruz. Bu saldırı üzerine davalarımızı açtık, arkadaşım otuz dokuzuncu gününde beyin kanaması geçirerek rahmetli oldu. Davalarımız halen devam etmekte. Bunlar dışında sokak röportajlarımızda çok fazla sıkıntı yaşanıyor. Netice itibariyle mesleğin doğasında eleştiri, saldırı, hapis gibi birçok olumsuzluk var.
Sokak röportajlarında özellikle sahada olmanızın bir nedeni var mıdır?
Sahada olmamın özel bir sebebi var. Çünkü bazen kamera arkası olaylar da oluyor ve siz onlara vâkıf olmayınca kaliteli bir iş ortaya çıkmıyor. Olayı, insanları daha çok anlıyorsunuz. 2010 yılına kadar sokak röportajları yapıyorduk fakat siyasete pek yönelmemiştik. 2010 yılında Avcılar’da bir sokak röportajı yaptık. Tesettürlü bir hanımefendi siyasi bir konuşma yaptı ve biz o röportajı yayınladık. O video bir günde 700- 800 bin izlenince burada bir boşluk olduğunu fark ettik. Daha sonra sokak röportajlarımızın yarısını siyasi konularda yapmaya başladık ve ilk kez 2010 yılında siyasi sokak röportajlarını başlatan da bizlerdik. Sokak röportajlarını kendi yapmamın aslında birkaç nedeni var. Birincisi, gençler malum bir video yaptıklarında ikinci gün videoları 1 milyon ya da 2 milyon izlenme aldığında şımarıyorlar ve bizler de onun sıkıntısını zamanında yaşadık. İkincisi, olaylara tam anlamıyla hâkim olabilmek. Özellikle vatandaşın konuştuklarından ve konuşmadıklarından beslenerek haber yazıyorum. Arşiv tutuyorum ve gençlerimizin yıllar sonra gazetelerimizi ve videolarımızı görerek buraya ruhumu kattığımı bilmelerini istiyorum. Kameram ve muhabir arkadaşlarımı sokak röportajlarına gönderebilirim fakat o zaman gazeteci değil patron olmuş olurum. Ben patronluğa talip değilim gazeteciliğe ve muhabirliğe talibim.
Ne zaman kendinize “Hüseyin bu işi başardık, galiba büyüyoruz” dediniz?
2008 referandum öncesi yaptığımız sokak röportajları haftalarca trend oldu. Şu an günlük tüm mecralarda 750 bin izlenme alıyoruz. Seçim dönemlerimizde videolarımız bir gecede 2 milyon izlenme alıyor. 2018 cumhurbaşkanı seçiminden sonra bu işi layıkıyla yapabildiğimizi ama hiçbir zaman yaptık, ulaştık yok. Bir adım daha iyi olmak için sürekli gayret ediyoruz.
Sınırlı bir kadroyla YouTube’da 182 bin aboneye nasıl ulaştınız?
Yaptığınız iş kaliteli olursa ilgilisi geliyor. Meşhur bir atasözü var, ‘Balın iyi olsun arısı Bağdat’tan gelir’ diye. Çünkü bir seçmenin konuşmasını kesmiyoruz. Biz bir mecra açtık vatandaşımız kendisini ifade etmeli. Biz sadece gazetecilik yapmıyoruz aynı zamanda psikologluk da yapıyoruz. İnsanlar duygu düşüncesini paylaşıyor ve başkasının izlemesi konuşmacıyı mutlu ediyor. Ufak bir şey paylaşmak istiyorum. Daha önce Şirinevler’de röportaj yaptığımız ve röportajı 1 milyon izlenen bir hanımefendi bizi arayarak kendimi ifade etmem gerekiyor diyerek ofisimize gelmek istediğini söyledi. O hanımefendi ofisimize gelerek röportaj verdi ve daha sonra rahatladığını söyleyerek gitti. Bu tarz enteresan olaylar da yaşıyoruz. Gazeteci halkın gazetecisi olmalı. Biz röportajlarımızda haber vermeden sokaklara çıkıp anlık yapıyoruz ve halkın kendini ifade etmesini sağlıyoruz.
İstanbul Times’ın gelecek vizyonu nedir?
İstanbul Times son üç yılda gerçekten hem gazete olarak hem de dijital mecralardaki görünürlüğü olarak çok mesafe katetti. Bizim, ‘İstanbul Times TV Özel’, ‘İstanbul Times Haber’ isminde iki öne çıkan YouTube kanalımız bulunmakta. İlçe bazında da kanallarımız bulunmaktadır. Burada dünyanın birçok yerinden telefonlar alıyoruz ve 180 ülkede izleniyoruz. Dijitale yönlenerek kendimizi burada ileriye taşımayı amaçlıyoruz.
İzollu Vakfı hakkında genel bir değerlendirme yapabilir misiniz?
Vakfımızın kurucu başkanı Adnan Başdemir ile akrabayız. Vakfın ismini ilk olarak Kıyıcak Derneği olarak düşündük. Konuşurken bir köy derneği kuralım, birbirimizi kaybetmeyelim, dostluk, akrabalık kaybolmasın istedik. Daha sonra neden köy, bütün ilçeyi kapsayan bir dernek olsun dedik. 1995 yılında vakfı kurulma aşamasında olan 65 kişiden birisiyim. Gedikpaşa’da toplandık ve herkes kendi gücü kadar maddi ve manevi katkıda bulunarak vakfımızı bir odada kurduk. Vakfın senedini incelediğinizde ilk 65 kişi arasında benim de olduğumu göreceksiniz.
Vakfımızı kurduk ve vakıf gerçekten önemli bir müessese. Vakıf, vermektir. İşim ne kadar yoğun olursa olsun vakfımızın bayramlaşmasına katıldım. Yüksek istişare toplantılarını takip ediyorum. Bazı yanlış düşüncelere sahip insanlar var. Mesela vakfın zenginlerin olduğunu düşünüyorlar, öyle bir şey yok. İzollu Vakfı’nın bugüne kadar kurucu başkanlığını yapan kişilerden hangisinin vakfa ihtiyacı var diye soruyorum. Hiçbirinin vakfımıza ihtiyacı yok ama vakfımızın onlara ihtiyaçları var. Adnan Başdemir olsun, Vedat Toy olsun, Kadir Karaca olsun, Mehmet Çetinkaya olsun, Kadir Keklik olsun hepsi de maddi manevi fedakarlıklar yaparak ve bedeller ödeyerek İzollu Vakfına başkanlık yaptılar.
Geçen hafta mevcut başkanımız Kadir Keklik’ten, 600’e yakın öğrenciye burs verdiklerini öğrendim. Yıllar önce yönetim kurulu üyesindeyken birisi geldi, doktor olmuş. Burs verdiğimiz öğrenci, o zamanlar 125 TL burs veriyordunuz, ben kartımı alıp bankamatiğe koyuyorum hesabımda para yok. Üç gün, dört gün derken beşinci gün 125 TL yatmıştı. Doğru düzgün yemek yemiyordum. Belki 125 TL bir iş insanı için bir şey olmayabilir ama bir öğrencinin karnını doyurabileceği para olduğunu söyledi. Bu sebeple vakıf benim için çok önemlidir. ‘İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olandır’ hadisi şerifini, o zamanlar vakıfta bulunan Alaattin Hoca ile bulduk ve logo çalışmalarında da katkıda bulunmaya çalıştık.
Kale Gündem Gazetesi |
Ben1995’ten bu yana vakfın içerisindeyim ve İzollu Vakfı güzel hizmetler yapıyor. Gazetecilik mesleğim gereği diğer şehirlerin toplantılarına katılıyorum ve İzollu Vakfı birçok vilayetin yapamadığını yapıyor. Bugün bir ilçe vakfının 500-600 öğrenciye burs vermesi kolay bir şey değil. Eski başkanlarımızdan biri, bir toplantıya katılıyor ve Kars, Ardahan, Iğdır üç vilayet bir araya gelerek bir vakıf kurmuşlar fakat İzollu Vakfı’nın verdiği burs sayısına ulaşamamışlar. Vakıf işi önemli, insanlar başına bir şey geldiğinde ulaşacakları ve dertlerini anlatacakları bir yerin olması ya da öğrencilerin ufak da olsa bir burs vermesi son derece önemlidir. Bazen burstan da ziyade öğrencilerin yapılan toplantılarına katılarak alanlarında başarı elde etmiş insanların deneyimlerinden yaralanarak geleceklerini şekillendirmeleri sağlanıyor. İzollu Vakfı benim hayatımda önemli bir yer tutmakta ve özellikle özgeçmişlerimde İzollu Vakfı’na değiniyorum.
Öne çıkacak yazılar:
Doğduğumuz yerini kitabını yazdık.Karda kışta bin bir zahmete katlanarak 150 tane gazeteyi verilmesi gereken yerlere teslim ettim.Ben patronluğa talip değilim gazeteciliğe ve muhabirliğe talibim.Günlük tüm mecralarımızda 750 bin izlenme alıyoruz.1995 yılında vakfı kurulma aşamasında olan 65 kişiden birisiyim.125 TL bir iş adamı için bir şey olmayabilir ama bir öğrencinin karnını doyuracağı paradır.İş adamlarının vakfa ihtiyaçları yok ama bizim onlara ihtiyacımız var.